Sedef...
Bir yazardan imzalı kitap hediye almıştım. Hatta iki kitabını vermişti imzalayarak. Üstelik benim öztürkçemde yazmıştı hitabını - "qiymətli Aysel Ateş Abdullazade`ye" diye. Kitaplara olan bağımlılığımı beni tanıyanlar iyi bilir. İki kitap bana dünyanın en değerli nesnesi gibi oldu o an. İki ayrı hayatı okuyacak, iki, belki de daha çok hikayelere izleyici, misafir olacaktım. Ben kitaplara başka türlü yaklaşıyorum. Benim için her kitap birer hayattır, birer yaşantı, büyük bir dünyadır. Bu yüzden kitaplar en yakın arkadaşım. Hikayeleri olan insanları bu yüzdendir sevmem. Bayılıyorum hayat öykülerini dinlemeye ve sonrasında onu olgunlaştırarak yazmaya.
Yazarından imzalı kitapları diyordum. Bir kaç gün sonra okuma fırsatım oldu. Bu havalarda, sobanın kenarında sıcacık dumanı üstünde neskafe ile kitap okumaya çıldırıyorum resmen. Bu havalarda diyorum, çünkü Antalya`da kış yok, en fazla bulutlu az yağmurlu bir soğuk olur ki buna da burada kış deniyor. Neyse. Bir akşam oturdum halının üstüne. Yanımda da üç çizgili yanan elektrik sobası. Elimde sıcak bir kupa. Kitaplardan birini açtım. Kitap kokusu beni benden alıyor resmen. Kafa yapıyor gibi. Bu kitabın da kendine has kokusu vardı sayfalarında. "Sende Mahsur Kaldım" yazıyordu kitabın ilk sayfasında.
Bir kızın yaşamını anlatmaya başladı bana ben okudukça. Adı Sedef. 17 Ağustos depreminde ebeveynlerini kaybetmiş bir genç kız. Antalya`da yaşayan anneannesi ve dedesi tarafından büyütülmüş. Şimdi Sedef liseli, 18 yaşlarında, dalgalı saçlı, bir az kendine kapalı bir kız olmuş.
Mumları çok sever benim gibi. Sevinir mum yakar, kederlenir mum yakar. Garip bir huzur verir ona. Nasıl olduğuna hiç takılmadım, o huzuru biliyorum çünkü. Sedef yaşıtlarından seçilen bir kız. Şiirleri çok sever, yazmayı da. Hele bir de deniz varsa. Akdeniz, Sedef`in en muhteşem sevgisidir. Sedef cismani aşktan uzak kalmış bir kız. Sıra arkadaşı Elif`le iyi anlaşır. Elif`in bile sevgilisi var. Bir gün Sedef okulun kantininde bir çocukla göz göze gelir ve o aşk denilen illet şeyi yaşar. Kim olduğunu bilmeden, tanımadan aşık olur resmen. O çocuğu bulmak için arkadaşı Elif ve her zaman takıldıkları kafenin sahibi, aynı zamanda aile dostları olan Gönül Hoca`dan yardım alır. Nihayetinde yine bir tesadüf sonucunda Ozan`la daha yakından tanışma şansı olur. O günden sonra sevgili olurlar, birbirine aşık iki genç. Gönül Hoca onların temiz aşkına, pak sevgisine inanarak hep destek çıkar, yanlarında olur. Dünyayı durdurmuştur artık Sedef`le Ozan`ın aşkı. Bir gün arkadaşı Elif`in doğum gününe gitmek için motorla yola çıkan sevgililer yağmurlu havanın verdiği hainlikle Ozan`ın hızını arttırmasına sebep olur ve Ozan ani frenle kaza yapar. Elif bir mezarlıkta tasvir olunur. Elinde bir mezarın üstüne koyduğu defter. O defteri Sedef`e Ozan vermişti. Hissettiklerini hep oraya yazsın diye. O mezarda uyuyan ise Ozan`dı. Ve Elif bu olaydan sonra ağzını bıçak açmayan Sedef`in oturduğu tekerlekli sandalyeyi ittirerek mezarlıktan uzaklaşır.
Bu hikayede garip duygular yaşadım. Okul yıllarımdaki aşk`ı, hayatı, üniversite kafeteryasındaki arkadaşlı ortamı, ellerimizde kitapları taşıdığımız o günleri, derste saniyeleri saydığımızı, üniversite sonrası toplandığımız ve çokça zaman geçirdiğimiz o küçük kafeyi özledim. Özlemle doldum taştım açıkçası. İçimde birşeyler kavruldu, sızladı, 'cız' yaptı sanki yüreğimin bir köşesi. Sedefi kendime benzettim. Duygusal, aşka aşıktı o da benim gibi. Bizim gibi kadınlar aşksız yaşayamaz, mahvolur. Sedef de mahvolmuştu artık. Umutları, sevgisi, duyguları da Ozan`la gömülmüştü. Ama hayat o kadar garip bir tren ki. Belki bir gün rotası değişir bu trenin, Sedef yeniden aşık olur. Ben buna inanıyorum. Çünkü Sedef gibi kadınlar aşksız yaşayamaz, yaşayan ölüye dönüşür...
Sayın Ümit Ziya Altı`ya teşekkür ve sevgilerimle!
Bir yazardan imzalı kitap hediye almıştım. Hatta iki kitabını vermişti imzalayarak. Üstelik benim öztürkçemde yazmıştı hitabını - "qiymətli Aysel Ateş Abdullazade`ye" diye. Kitaplara olan bağımlılığımı beni tanıyanlar iyi bilir. İki kitap bana dünyanın en değerli nesnesi gibi oldu o an. İki ayrı hayatı okuyacak, iki, belki de daha çok hikayelere izleyici, misafir olacaktım. Ben kitaplara başka türlü yaklaşıyorum. Benim için her kitap birer hayattır, birer yaşantı, büyük bir dünyadır. Bu yüzden kitaplar en yakın arkadaşım. Hikayeleri olan insanları bu yüzdendir sevmem. Bayılıyorum hayat öykülerini dinlemeye ve sonrasında onu olgunlaştırarak yazmaya.
Yazarından imzalı kitapları diyordum. Bir kaç gün sonra okuma fırsatım oldu. Bu havalarda, sobanın kenarında sıcacık dumanı üstünde neskafe ile kitap okumaya çıldırıyorum resmen. Bu havalarda diyorum, çünkü Antalya`da kış yok, en fazla bulutlu az yağmurlu bir soğuk olur ki buna da burada kış deniyor. Neyse. Bir akşam oturdum halının üstüne. Yanımda da üç çizgili yanan elektrik sobası. Elimde sıcak bir kupa. Kitaplardan birini açtım. Kitap kokusu beni benden alıyor resmen. Kafa yapıyor gibi. Bu kitabın da kendine has kokusu vardı sayfalarında. "Sende Mahsur Kaldım" yazıyordu kitabın ilk sayfasında.
Bir kızın yaşamını anlatmaya başladı bana ben okudukça. Adı Sedef. 17 Ağustos depreminde ebeveynlerini kaybetmiş bir genç kız. Antalya`da yaşayan anneannesi ve dedesi tarafından büyütülmüş. Şimdi Sedef liseli, 18 yaşlarında, dalgalı saçlı, bir az kendine kapalı bir kız olmuş.
Mumları çok sever benim gibi. Sevinir mum yakar, kederlenir mum yakar. Garip bir huzur verir ona. Nasıl olduğuna hiç takılmadım, o huzuru biliyorum çünkü. Sedef yaşıtlarından seçilen bir kız. Şiirleri çok sever, yazmayı da. Hele bir de deniz varsa. Akdeniz, Sedef`in en muhteşem sevgisidir. Sedef cismani aşktan uzak kalmış bir kız. Sıra arkadaşı Elif`le iyi anlaşır. Elif`in bile sevgilisi var. Bir gün Sedef okulun kantininde bir çocukla göz göze gelir ve o aşk denilen illet şeyi yaşar. Kim olduğunu bilmeden, tanımadan aşık olur resmen. O çocuğu bulmak için arkadaşı Elif ve her zaman takıldıkları kafenin sahibi, aynı zamanda aile dostları olan Gönül Hoca`dan yardım alır. Nihayetinde yine bir tesadüf sonucunda Ozan`la daha yakından tanışma şansı olur. O günden sonra sevgili olurlar, birbirine aşık iki genç. Gönül Hoca onların temiz aşkına, pak sevgisine inanarak hep destek çıkar, yanlarında olur. Dünyayı durdurmuştur artık Sedef`le Ozan`ın aşkı. Bir gün arkadaşı Elif`in doğum gününe gitmek için motorla yola çıkan sevgililer yağmurlu havanın verdiği hainlikle Ozan`ın hızını arttırmasına sebep olur ve Ozan ani frenle kaza yapar. Elif bir mezarlıkta tasvir olunur. Elinde bir mezarın üstüne koyduğu defter. O defteri Sedef`e Ozan vermişti. Hissettiklerini hep oraya yazsın diye. O mezarda uyuyan ise Ozan`dı. Ve Elif bu olaydan sonra ağzını bıçak açmayan Sedef`in oturduğu tekerlekli sandalyeyi ittirerek mezarlıktan uzaklaşır.
Bu hikayede garip duygular yaşadım. Okul yıllarımdaki aşk`ı, hayatı, üniversite kafeteryasındaki arkadaşlı ortamı, ellerimizde kitapları taşıdığımız o günleri, derste saniyeleri saydığımızı, üniversite sonrası toplandığımız ve çokça zaman geçirdiğimiz o küçük kafeyi özledim. Özlemle doldum taştım açıkçası. İçimde birşeyler kavruldu, sızladı, 'cız' yaptı sanki yüreğimin bir köşesi. Sedefi kendime benzettim. Duygusal, aşka aşıktı o da benim gibi. Bizim gibi kadınlar aşksız yaşayamaz, mahvolur. Sedef de mahvolmuştu artık. Umutları, sevgisi, duyguları da Ozan`la gömülmüştü. Ama hayat o kadar garip bir tren ki. Belki bir gün rotası değişir bu trenin, Sedef yeniden aşık olur. Ben buna inanıyorum. Çünkü Sedef gibi kadınlar aşksız yaşayamaz, yaşayan ölüye dönüşür...
Sayın Ümit Ziya Altı`ya teşekkür ve sevgilerimle!
Aysel Ateş ABDULLAZADE
Türkiye Antalya
Yorumlar
Yorum Gönder